Dünyanın hiç olmadığı kadar birbirine bağlandığı çağımızda birleşen farklı zihinlerin sinerjisi sınırsız olasılıkları ortaya çıkarıyor. Bireyselliğin sınırlarının aşılmasını sağlayan ve ilerlemenin itici gücü olan kolektif zekâ, ülkemizin daha da başarılı olması için katalizör görevi görecektir…

Toprak bütünlüğü, ulusların örgütlenerek oluşturduğu ve devlet olarak adlandırılan yapı ortaya çıktığı günden bu yana hep değerli olmuştur. Toprak kaybetmek en küçük ülkeler için dahi can yakıcı bir durumdur. Oysa yazar, düşünür ve sosyolog Cemil Meriç’e göre toprak bir ulusun en değersiz şeyidir… Zira, O’na göre “Ülkeler en değersiz şeylerini kaybedince her şeylerini kaybettiklerini anlarlar.” Ruhlarını!

Bilimsel olarak ruh kavramı için değişen tanımlar yapılır. Bazı bilim insanlarına göre beynin faaliyetleri sonucu oluşan algıların ve davranışların tümüdür. Bazılarına göre ise bilimsel anlamda ruh yoktur; düşünce, hatıralar ve duygular ise biyolojik süreçler sonucu oluşur. Cemil Meriç’in sözünü ettiği ruh ise aslında bizi bir araya getiren şeyleri tanımlıyor: Örf ve adetleri, kültürü, gelenekleri, hafızayı, insan varlığını, geçmişini, dilini…

Peki uluslar için ruh neden önemli? Bu soruya herkesin yanıtı farklı olacaktır. Ancak ruh aynı zamanda bağlanabilen bir şey. Birlik olduklarında ise çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıkıyor. Dünya, bilinen tarihi boyunca hiçbir zaman tam anlamıyla birbirine bağlanmadı. Yine de bir araya gelen ruhlar devrimler gerçekleştirdi, nesilden nesle aktarılan bilgiler bilimin ve teknolojinin hayal dahi edilemeyen seviyelere ulaşmasını sağladı, medeniyetler kuruldu, gelişti, ilerledi… Bir araya gelen ruhlar, günümüzün dünyasını şekillendirdi. Bu toplu hareket şekline yakıştırılan başka bir tanım daha var: Kolektif Zekâ!

“Ben” Zihniyetini Aşarak “Biz” Olabilmek

Çağlar boyunca sağlanan ilerlemeye rağmen kolektif zekânın nasıl çalıştığı hala tam olarak anlaşılamadı. Bu konuda herkesin hemfikir olduğu en basit tanım “bir grup insanın bir araya gelerek ortak bir hedefe ulaşmak için birlikte çalışması” kelimeleriyle anlatılıyor. Bu kavram, bireysel zekânın ötesinde, oluşan birlikteliğin daha yüksek bir zekâ seviyesine ulaşılmasını sağladığı fikrine dayanıyor. Yani, kolektif zekâ aslında ekip üyelerinin birbirleriyle etkileşim kurarak, farklı bakış açılarından faydalanarak ve birbirlerinin güçlü yönlerini kullanarak daha iyi sonuçlar elde etmelerini sağlıyor.

Elbette doğal yetenek veya çok çalışmanın sonucu olan başarılar yok sayılamaz, ancak tek başına ilerlemek her zaman çok kolay olmayabilir. Pek çok değişkene sahip olan hayatın rutinlerinde birilerinden destek almak veya bilgilerinden faydalanmak başarı faktörünü önemli oranda artırıyor. Üstelik bu durum sadece şahıslar için de geçerli değil. Pek çok örnekte görülebildiği gibi ülkelerin başarıya ulaşmasında da birlikte hareket etmek önemli bir etkiye sahip. Bilgi paylaşımı, birbirine destek olmak, eksikleri tamamlama, birlikte hareket ederek ilerlemek ve riskleri minimize etmek gibi durumları çözmenin en etkili yolu kolektif hareketten geçiyor.

“Büyük Akıl” kitabının yazarı Geoff Mulgan, “Çok sayıda makine ve insanı birbirine bağlamak, bunların tamamen yeni biçimlerde düşünmelerini sağlar, örneğin karmaşık sorunları çözebilir, çok daha hızlı bir şekilde sorunları tespit edebilir ve kaynakları yeni yöntemlerle birleştirebilirler.” fikrini öne sürerek kolektif zekânın günümüzün dünyası için önemini ifade ediyor. Ancak “düşünceyi bu şekilde geniş ölçekte organize etme yollarının hâlâ emekleme aşamasında” olduğunu da vurguluyor.

Yazara göre, “Kolektif akıl geliştirmek birçok yönden insanlığın en büyük sorunudur, zira farklı şekillerde birlikte düşünme ve hareket etme becerimizi ilerletmeden iklim, sağlık, refah ve savaş gibi diğer büyük zorlukları çözme ihtimali son derece düşüktür.” Ayrıca, “Herhangi bir grup içinde farklılaşan ve çatışan çıkarlar, her türlü kolektif aklı, bir yandan bir iş birliği aracı ama öte yandan da rekabete, aldatmacaya ve manipülasyona açık bir alan haline getiriyor.” Bu durum ise kolektif zekânın oluşmasını yavaşlatıyor, hatta engelliyor.

Geoff Mulgan, buna örnek olarak bireysel zekâ ile dolu kurumların bazen kolektif aptallıklar sergilemesini gösteriyor. O’na göre “Akıllı araçlara sahip olmak, her zaman akıllı sonuçlar ortaya çıkarmıyor.” Bunları kullanabilmek de önemli. Kolektif zekâ aracılığıyla başarıya ulaşabilmenin çözümü ise başka bir kelimenin tanımında gizli…

Başarının Kilidini Açan Anahtar: Katalizör

Kimyasal bir reaksiyonu süreç içinde kendi yapısı değişmeden hızlandıran madde” olarak ifade edilen katalizör terimi, günümüz dünyasında bilim dışındaki alanlarda da kullanılan bir kelime olarak kabul görmeye başladı. Örneğin, başarı bağlamında katalizör, “başka şeyleri etkileyerek bir oluşuma yol açan; ilerlemeyi, büyümeyi ve gelişmeyi hızlandıran bir şey” diye tanımlanıyor.

Bazı durumlarda tüm gerekli bileşenler mevcut olsa dahi tepkime kendiliğinden gerçekleşmez. “Katalizör” kitabının yazarı Chandramouli Venkatesan’a göre “Başarı kendi kendine olmuyor. Belirli eylemler ve çabalar formunda bir katalizör gerekiyor.” İş hayatında da başarılı olmak için bu gereklilik farklı değil. Ancak hedefe ulaşabilmek için önce bakış açısını değiştirmek gerekiyor. Yazar, insanların ortalama kırk yıl olan iş kariyerlerinde zamanın kendilerine deneyim kazandırdığını, dolayısıyla başarılı olduklarına dair fikirlerinin yanlış olduğunu belirtiyor. İnsanların çalıştıkları süre boyunca gerçekleştirdikleri eylemleri aynı yürümek gibi mekanik olarak uyguladıklarını ifade eden yazar, bu zamanlarında “Hedefle, Ölç, Değerlendir, Düşün” formülü ile tanımladığı başarının katalizörü uygulandığında iş hayatında gerçekten deneyim sahibi olacaklarını belirtiyor. İnsanlar geçirilen her anda bilinçli hareket ederek öğrenmeli, kendilerini geliştirmeli…

Bireysel başarılar paylaşıldığında ve aynı damlaların oluşturduğu bir nehrin ahenkli akışı gibi hareket edildiğinde uluslar da çok daha ileriye koşarak ilerleyebilirler. Bu nedenle farklı alanlarda belirli seviyelere ulaşan ülkemiz için de başarının katalizörü olabilecek en önemli unsurun Kolektif Zekâ ile hareket etmek olacağını söylemek, üzerinde düşünülmesi gereken bir bakış açısı.

Ülkemiz için, karmaşık küresel zorluklar ve hızlı teknolojik gelişmeler karşısında kolektif zekânın gücünden yararlanmak giderek daha önemli hale geliyor. Zira, ortak akıldan yararlanarak görünmez sınırlar aşılabilir ve ekonomik büyüme desteklenebilir. Kolektif zekâ Türkiye’nin geleceğini dönüştürme ve onu bölgede daha güçlü bir lider olarak konumlandırma potansiyeline sahip.

Farklı Perspektiflerin Değeri

Hiçbir bilim insanı kendi alanındaki tüm bilgiye sahip olamaz. Nesiller boyunca aktarılan bilgiler ve fikirler üzerine inşa edilen bilim topluluğu, olağanüstü keşifler yapabildi. Isaac Newton ünlü bir sözünde, “Eğer daha ileriyi gördüysem, bu devlerin omuzlarında durarak olmuştur.” ifadelerini kullanarak kolektif zekânın dünyayı nasıl ileriye taşıdığını açıkça vurguluyor.

Günümüzün birbirine bağlı dünyasında, her zamankinden daha fazla zihin yetilerini birleştirebiliyor. İnternet, sosyal medya, yapay zekâ ve daha fazlası gibi araçlar küresel beyin gücünü birbirine bağlıyor. Artık dünyanın dört bir yanından bireyler geniş bir kolektif zekâ ağı oluşturabiliyor. Bu durum ise birlik olmak için sayısız fırsat sunuyor. Tarihin gösterdiği bir şey varsa, o da çok sayıda kişinin katkılarının insanlığı yeni zirvelere taşıyacağı olacaktır.

İnsan başarısı tamamen bir ağ oluşturma olgusudur. Örneğin ticaret yapma becerisi, pazarlama aklı, yönetim kabiliyeti, üretim, dağıtım ve uzmanlaşma gibi farklı alanların bir araya gelmesi ekonomik sistemin oluşmasını sağlıyor.

Paradigma, Değişim, Fırsatlar

Bazen bir fikir her şeyin değişmesini sağlayabilir. Kabul edilen düşünce biçimleri, yöntemler ve varsayımların bütünü olarak tanımlanan paradigma, o alandaki fikir üreten veya çalışan herkesin ortak anlayış olarak da tanımlanabilir. Paradigma, bir bakıma doğru kabul edilen düşünce biçimlerinin ve yöntemlerinin toplamıdır.

Paradigma değişikliği, sık yaşanan bir durum olmasa da gerçekleştiğinde büyük etkilere neden olur; yerleşik tüm kurallar ve uygulamaların, içinde bulunulan çağa uygun kavrayış, bakış açıları ve anlayışlarla kökten bir değişim ortaya çıkarır. Bu değişimler birçok alanda gerçekleşebildiği gibi ekonomide de yaşandı.

Ülkemizin ekonomik alanda en çok katkı yapan sanayi, otomotiv, savunma ile teknoloji gibi sektörlerin yanı sıra lojistik, tarım, enerji, inşaat ve sağlık gibi belirli bir seviyeye ulaşan alanlarda büyüme devam ediyor. Ancak uzun yıllardır iş dünyasında olanların rutinleri pek değişmiyor. Uzmanlaştıkları iş kolunda yeniklere uyum sağlasalar dahi bir tıkanma yaşanıyor. Hatta bu durum, iş dünyasına adım atan yeni girişimcilerin çoğu için de geçerli.

 

Paradigma değişimi aniden gerçekleşmiyor, daha çok bir süreç içerisinde uygulamaya başlanan bir zihniyet değişikliğidir. Herkesin kabul ettiği paradigmanın açıklayamadığı anomaliler, yani olgular, sorular veya durumlar oluştuğunda ise bunlar çeşitli şekillerde savuşturulur, ancak paradigmadan vazgeçilmez. Bu eylem biçimi adeta kaybettiği anahtarını düşürdüğü sokağın karanlık köşesi yerine ışığın daha iyi olduğu sokak lambasının altında arayan insanın düşünce şekline benziyor. Türkiye için de potansiyelinin farkında olunsa dahi ilerlemesi duran sektörlerin gerçek kapasitesine ulaşabilmeleri için önemli bir fırsat bulunuyor; katalizör olarak kolektif zekâyı kullanmak. Kabul görecek ve uygulamaya geçirilecek yeni paradigma her şeyi değiştirebilir mi?

Mevcut paradigmanın sundukları doğrultusunda hareket eden sektörler ve içerisinde yer alan bileşenlerin yeni bir sürece girebilmesi için tamamlamaları gereken ilk şey kolektif hareket ve kolektif düşünce şeklini benimsemeleri olmalı. Kolektif zekânın katalizör görevi görmesi için değişim bireylerden başlıyor. Bir çalışan olarak benimseyecekleri bütün ile bir olma alışkanlığı yer aldıkları ekiplere de yansıdığında değişim başlar. Bir araya gelerek uyumlu bir bütünü oluşturan ekiplerin büyüttüğü kolektif zekâyı yöneticiler destekleyerek ilerlemenin sürmesini sağlayacak. İş sahipleri aracılığıyla işletmelerin ortak hareket etmesi ise sektörleri dönüştürmeye başlayacak.

Katalizör: Biz’in Gücü

Günümüzün karmaşık ve hızla gelişen ortamında, hiç kimse tüm cevaplara sahip değildir. Bu nedenle çalışanlar, müşteriler, ortaklar veya diğer paydaşların kolektif bilgelikten yararlanmak, yenilik yapmak, gelişmek ve başarılı olmak isteyen her birey veya organizasyon için giderek daha önemli hale geliyor. Aslında her şey, her şey ile bağlantılı ve bir bütünün parçalarını oluşturuyor.

Farklı zihinlerin iş birliğine dayalı bir şekilde bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan kolektif zekâ, bakış açıları ve fikirler daha iyi karar alma, daha yaratıcı problem çözme ve daha hızlı inovasyona yol açan katalizör görevi görebilir.

 

Bireysel başarı ve rekabetin sıklıkla yüceltildiği bir dünyada iş birliği ve topluluğun gücünü unutmak kolay olabilir. Ancak gerçek şu ki, ekip çalışması ve biz zihniyeti yalnızca kişisel yaşamlarda değil, her alanda uygulanması kritik önem taşıyor.

Yalnız dehayı ve karizmatik vizyoneri sıklıkla yücelten günümüz dünyasında, diğerlerinin üzerinde yükselen bireysel başarı hikayeleri kültürel bilince de derinden işliyor. Ancak biraz farklı bir bakış açısıyla yaklaşıldığında bu başarılarda kolektif zekânın etkisi açıkça görülebiliyor. Bireysel yetenek ve azmi küçümsemeden, dünyayı değiştiren başarılara ulaşmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlayan bir anlatı ortaya çıkıyor.

Bir, sıfırdan büyüktür. Bu nedenle söylenebilecek en özet cümle belki de şöyle oluşturulabilir: Türkiye’nin gerçek potansiyeline ulaşması, başarılı olabilmesi ve ruhunu geri kazanması için kolektif zekâyı bir başarı katalizörü olarak kullanıp, bunun gücünden yararlanarak, kalıcı ve sistematik bir değişim ortaya çıkartabiliriz.

Kategoriler:

Girişim, Perspektif,